Fars’ın stratejik aklı ne diyor; ‘Vur’ mu, ‘Dur’ mu?
Halihazırda İran çok cepheli bir savaşın öyle ya da böyle içinde. Bir taraftan savaşı bertaraf edecek esneklikler ve diplomatik manevralar gösteriyor diğer taraftan Direniş Ekseni’ni canlı tutmaya çalışıyor. İran’ın İsrail’in durdurulması ve bölgede ateşkesin sağlanması yönünde uluslararası topluma çağrıda bulunması gerilimi düşürme tercihini yansıtıyor.
İsrail, Tahran’ın 1 Ekim’deki misillemesine 26 Ekim’de İran’ın hava savunma sistemlerini, SİHA ve füze üretim tesislerini vurarak karşılık verdi. Askeri tesislere karşılık askeri tesisler.
İran Tahran, Huzistan ve İlam eyaletlerindeki tesislerin hedef alındığını duyurdu. Dört asker öldü.
İsrailli yetkililere göre yaklaşık 20 nokta vuruldu. Operasyona 100 kadar F-35, F-15 ve F-16 savaş uçağının yanı sıra SİHA’lar katıldı. Jetleri engellemesinler diye önce Suriye ve Irak'taki hava savunma bataryaları ve radarlar vuruldu. Amerikan medyasına konuşan İsrailli yetkililere göre Bandar İmam Humeyni Petrokimya Kompleksi, Bandar İmam Humeyni Limanı, Abadan Petrol Rafinerisi, Tange Bijar gaz rafinerisi, Tahran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı ve Malad füze üssündeki hava savunma sistemleri; Felak, Şehit Kadiri ve Abdul Fath füze üretim üsleri; Parçin ve Parand askeri tesisleri vuruldu.
Axios daha spesifik bir iddia aktardı: “İsrail uzun menzilli balistik füzeler için katı yakıt üretiminde kullanılan 12 planet karıştırıcıyı vurdu.”
İsrailli yetkililer bu karıştırıcıların çok sofistike olduğunu, İran’ın bunları üretemediğini, Çin’den temin ettiğini düşünüyor. Buradan hareketle “İran’ın füze üretim kapasitesi büyük darbe aldı” sonucuna varıyor.
İsrailliler hedefleri bu şekilde sıralıyor ama henüz ortada bir durum raporu ya da hasarın boyutlarını gösteren yeterli görsel yok.
***
İran haber ajansı Tesnim’e göre 20 noktanın vurulduğu iddiası doğru değil; gerçek sayı daha az.
İran hava savunma sistemlerinin saldırıları püskürttüğünü belirtip hasarı küçümsüyor. Hatta hükûmet sözcüsüne göre İran halkı hava savunma sistemiyle gurur duyabilir.
Genelkurmay Başkanlığı’na göre hava savunma sistemleri sayesinde sınırlı derecede hasar oluştu ve düşman uçakları hava sahasına giremedi. İsrail jetleri, güdümlü füzeleri İran sınırından yaklaşık 100 km uzaklıkta Irak hava sahasından fırlattı. İran’ın BM misyonu da “Irak hava sahası ABD ordusunun işgali, komutası ve kontrolü altında. ABD bu suça ortaktır” suçlamasını yöneltti.
***
İsrail de İran’ın ağır darbeler aldığını öne sürüp sonucu abartmayı tercih ediyor. Başbakan Benyamin Netanyahu İran’ın hava savunma kapasitesi ve füze üretim yeteneklerine ağır darbe vurduklarını öne sürdü. Jerusalem Post İran’ın tarihi bir aşağılanma yaşadığı yorumunu yaptı.
İsrailli yetkililer, İran’a verilecek yanıtın bütün Orta Doğu’dan görüleceğini söylüyordu. Esaslı bir tehditti. Vaat edilen cehennem, İran’a ulaşmadı. Söylenenle olan arasındaki boşluğa bir algı operasyonu girdi. Savunma Bakanlığı yeraltı karargâhından bir fotoğraf paylaştı; Savunma Bakanı Yoav Gallant monitördeki büyük yangın görüntüsüne bakıyor. Halbuki o görüntü, üç yıl önce Tahran rafinerisinde çıkan yangına aitti.
İsrail’in abartması, İran’ın küçümsemesi yüz kurtarma ve tırmanıştan kaçınma ihtiyacına işaret ediyor. İsrail’e “Ağır darbe vurduk”, İran’a “Saldırı püskürtüldü” dedirten bu tercih misilleme sayfasını kapatmak için bir manevra alanı açıyor.
***
İsrail güç gösterisinde bulunurken İran’a saldırılarını açıkça üstlenmeyen muğlaklık politikasını ilk kez terk etti. Tabii bunun arkasında saldırının ABD ile birlikte kalibre edilmesinin getirdiği bir güvence var. Bu kalibrasyon, hedeflerin birlikte belirlenmesi, İran’ı yanıt vermek zorunda bırakmayacak ölçüde bir hasarın hedeflenmesi, öncesinde ne tür hedeflerin vurulacağının Tahran’a iletilmesi ve operasyonun bölgesel müttefikleri riske atmayacak şekilde Irak ve Suriye üzerinde dar bir koridordan yürütülmesini içeriyor. Elbette yakıt ikmali, koordinasyon, sahadan istihbarat, koridor üzerinde karşı saldırıları önleme ve İsrail anakarasında THAAD’la savunma desteğinden oluşan güvence paketinin de bu kalibrasyonda payı var.
***
İsrail ile ABD arasında İran’a saldırının nasıl olacağına dair tartışmalar uzun sürdü. Başlangıçta tavana yükseltilmiş hedef çıtası epeyce aşağı çekildi. 1 Ekim’deki misillemeden hemen sonra ABD Başkanı Joe Biden, G-7 liderleriyle konuşmuş, İsrail’in güçlü bir yanıt verme hakkı olduğunu ve bunu desteklediklerini açıklamıştı. Biden, İran’ın petrol tesislerinin hedef alınmasının konuşulduğunu teyit ederken nükleer tesislere saldırıyı dışlamıştı. İsrailliler önce petrol tesislerinin vurulacağını, İran’ın yanıt vermesi halinde bu sefer nükleer tesislerin hedef alınacağını söylüyordu.
İran da bu tür bir saldırı olursa İsrail’in bütün stratejik tesislerini vuracağını duyurdu.
Diğer taraftan İran diplomasi hamlesi başlattı. Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi komşu komşu gezip olası bir tırmanışta tarafsızlık güvencesi aldı. Özellikle Suudi Arabistan’la normalleşme sürecinin sekteye uğramaması için çaba harcandı. Yeni bir gelişme olarak ikili askeri temaslar da arttı.
Aksi halde denklemin ‘İran’ın petrol tesisleri vurulursa Körfez’in tesisleri de alevler içinde kalır’ şeklinde kurulacağını herkes anladı.
Bilahare İsrailli kaynaklar petrol ve doğalgaz tesislerini vurma planından vazgeçildiği, hedef olarak askeri tesislerin belirlendiği bilgisini basına sızdırdı. Bir taraftan da İsrailli yetkililer şunu fısıldadı: Devrim Muhafızları ve Besic güçlerine ağır darbeler vurulacak. Ancak saldırılar rejimi devirecek bir istikrarsızlığı tetikleyecek şekilde tasarlandı.
Sonuçta Amerikalılar bu minvalde bir tırmanışı göze alamadı ve İsrail’i sınırlama yoluna gitti.
Petrol ve nükleer tesisler hedef alınırsa İran da hızlıca atom bombası üretir; dehşet dengesi kurulur! Bu korku güçler arası savaş tasarımında hâlâ caydırıcı bir öngörü.
Bu senaryoyu bertaraf etmenin yolu İsrail’in pervasızlığını önlemekten geçiyor.
***
Bölgedeki çatışmalar gösterdi ki ABD olmadan İsrail ne büyük bir savaşı yürütebilir ne de kendini koruyabilir. O yüzden İsrail, İran’ı yanıt vermeye zorlamayacak bir saldırıya ikna oldu. Haaretz'e göre, Biden yönetimi Tahran'a şu minvalde bir mesaj iletti: “Siz karşılık vermekten kaçının, biz de bu düşmanlık döngüsüne son vermek için çalışalım.”
Lafı Gazze ve Lübnan’da ateşkesin sağlanmasına getiriyorlar. Ateşkes sağlanırsa İran-İsrail atışması da biter. Lakin İsrail’e savaşı sürdürme ve ateşkes görüşmelerini sabote etme imkanı tanıyan da Biden’ın kendisi.
Yine de İran da çıkışı Gazze ve Lübnan’da ateşkeste görüyor. Genelkurmay’ın açıklamasında İran’ın karşılık verme hakkını saklı tutmakla birlikte Gazze ve Lübnan’da kalıcı ateşkesin gerekliliğini vurgulaması boşuna değil.
İran’ın saldırıların püskürtüldüğü savı İsrail’e karşılık verme konusunda beklentiyi aşağı çekiyor. Dini lider Ali Hamaney’in ilk tepkisi şu oldu:
“İsrail'in saldırısı ne abartılmalı ne de önemi küçümsenmeli. İran halkının iradesinin İsrail'e nasıl iletileceğini İranlı yetkililer belirleyecektir. Ulusun çıkarlarını korumak için harekete geçilmeli.”
Mesaj iki yöne de çıkabilir: Ne misillemeyi dışlayın ne de bu faslı kapatma ihtimalini.
Ulusun çıkarlarının korunması savunmadaki açıkları gidermeyi de gerektiriyor.
Sonuçta daha büyük bir tırmanışta kritik tesislerin tehlikede olduğu gerçeği İran’ı bir felaket senaryosuyla yüz yüze bırakıyor.
***
İran’ın yaşadığı ikilem değişmedi. İki sefer misillemede bulundu ve kırmızı çizgileri yeniden aşıldı. Misilleme İsrail’i sınırlasa da durdurmuyor. Misillemeden kaçınsa bu sefer dostları nezdinde itibarını, düşmanları nezdinde de caydırıcılığını kaybediyor.
Üstelik her yeni tırmanış İran savunma yeteneklerini biraz daha ifşa ediyor. Ayrıca yeni bir misilleme turu daha büyük bir saldırıyı gerektiriyor.
Elbette kırılganlık İsrail için de geçerli. İran ateşlediği balistik ve hipersonik füzelerle Demir Kubbe’nin İsrail’in stratejik varlıklarını koruyamadığını gösterdi. İsrail’in ABD’ye bağımlılığı da ortaya çıktı. İran karşı tarafın açıklarını göstererek kendi açmazını kapatamaz. İsrailli kaynaklara göre son saldırıda dört S-300 bataryası devre dışı bırakıldı. İran açısından düşündürücü.
Savaş, İran’ın kaçınmak zorunda olduğu bir seçenek. İsrail ise ABD'yi İran’la savaşa çekmek için sürekli tuzak kuruyor.
Tabii İran Lübnan, Irak ve Yemen’deki müttefikleri üzerinden de yanıtlar verebilir. Halihazırda İran çok cepheli bir savaşın öyle ya da böyle içinde. Bir taraftan savaşı bertaraf edecek esneklikler ve diplomatik manevralar gösteriyor diğer taraftan Direniş Ekseni’ni canlı tutmaya çalışıyor.
İran’ın İsrail’in durdurulması ve bölgede ateşkesin sağlanması yönünde uluslararası topluma çağrıda bulunması gerilimi düşürme tercihini yansıtıyor. Gazze ve Lübnan cepheleri kapanmazsa misilleme sarmalına yeni gerekçeler çıkabilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Kelle koparma ya da ateşkes 21 Ekim 2024
Orta Doğu’da Rusya ile Çin’in hırs ve kapasite uyumsuzluğu 17 Ekim 2024
Erdoğan’ın İsrail korkuluğu ve Suriye’deki karşılığı 14 Ekim 2024
Düşmüş Lübnan’a sömürge valisi aranıyor! 10 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI